3 Mayıs 2018 Perşembe

BOZKIRIN GÜLÜ AQUA SARAVENEA


BOZKIRIN GÜLÜ AQUA SARAVENEA
Kişisel tarihim içinde Kırşehir; içe, dışa, geçmişe, geleceğe dönük seyahatlerimi gerçekleştirdiğim düşler şehridir. Çocukluğum, gençliğim, orta yaşım, geçkinliğimdir bir anlamda. Uzağında, yanında, içinde neresinde durursam durayım tuğla tuğla inşaa ettiğim mabedim, gizli cennetimdir.
Birisi yaşantımın daha çok nerede geçtiğini sorarsa, kendimi ait hissettiğim bir yer yok gibi cevap verebileceğimi düşünür aslında. Çoğunluğa dünyanın neresinde olursam olayım bir materyalist gibi görünebilirim. Oysa (b)akışımın büyük bir kısmını bozkırın başak sarısı boyamıştır.
Şehre hangi yönünden giriş yaparsanız yapın gri tonlarında kayalıklar karşılar sizi.  İçindeki cennetin gizemini saklar gibidir her biri. 
Tarihte su şehri derlermiş Kırşehir’e. Aqua Saravenea… Bozkırın sarı yuvası, kayalık çöl gibi görüntüsü altında sıcak su kaynaklarını saklar. Yaklaşık 70 derece sıcaklığında yer altından kaynayan sıcak kükürtlü su insanlar için şifa umudu olur. Suyun akar kısmı şehrin ana caddesi üzerinde kurulan ısıtma sistemi için de kullanılır.
Güller şehridir Kırşehir. Başak sarısı işlenmiş tuale kondurulmuş küçük detaylar gibidir Kırşehir’in gülleri. Anadolu kadınının bereketli elleri avlularda binbir renk gül bahçelerini var etmiştir.  
Neşet Ertaş’tır Kırşehir. Muharrem Ertaş… Her düğününde, her kınasında abdalın ezgisidir.
H.Ali Toptaş 2007’de basılan Harfler ve Notalar isimli kitabının Sahnede Dört Adam bölümünde Neşat Ertaş’ın ağzından dinlediği bir hikayeyi anlatıyor.
Kırşehir’in Ankara Caddesi üzerinde Muharrem Ertaş heykeli vardır. Heykel inşaa edildiğinde bir Kırşehirli heykelin karşına geçer “ Hey kurban olduğum, vatanı kurtardığını, düşmanı yendiğini, bize evimizi barkımızı verdiğini biliyodum da, bağlama çaldığını bilmiyodum.” demiş.
Kitabı Mart 2008’de okumuşum. Arkasına tarih atıp imzalamışım. Yıl 2015, kızım 3,5 yaşında… Muharrem Ertaş heykelinin önünden geçiyoruz.  “ Anne bak Atatürk saz çalıyor.” dedi.
Kitabın basımından yaklaşık sekiz yıl sonra kendimi, kızımı o coğrafyanın gerçekliği içerisinde varolmuş görünce içimden Harfler ve Notalar akıp geçti. Hayatı birbirine ilmikleyen sanat eserlerinin varlığı ne kadar da önemli…
Kırşehir’de çok eski tarihlerden itibaren yaşam olduğunu arkeolojik kazılar ele veriyor. Merkezindeki kale höyük şehir merkezinin başladığı yer olarak varsayılıyor. Yapılan kazılarda eski Hitit, Frig, Hlenistik, Roma ve Bizans’a ait parçalar bulunmuştur.
Höyük’ün dilden dile anlatılarak gelmiş olan efsanevi bir anlatısı da vardır: Asırlar önce Kırşehir’de bir Bey yaşarmış. Bey’in bir oğlu olmuş. Başka çocuğu olmadığı için çok kıymetliymiş. Oğul büyümüş, serpilmiş, kendi başına atıyla gezintilere çıkmaya başlamış. Eve geç kaldığı bir akşam, acele ederken şehrin ortasındaki bataklığa atıyla birlikte saplanarak ölmüş. Bey başkalarının da aynı sonla karşılaşmaması için bataklığın toprakla doldurulmasını, orada bir kale yükselmesini emretmiş. Bataklık doldurulur ve bir tepecik şehrin ortasında o gün bu gündür boy gösterir.
Efsanevi kale bana bile ev sahipliği yapmıştır. Üzerinde kurulmuş olan Kale Ortaokulu’nda okudum. Ergenliğimin kuşbakışında şehri her gün doğudan batıya, kuzeyden güneye izledim. Saat yönünde tavaf ettim ibrelerini bir bir...
Doğuda bir dönemin Kırşehir Selçuklu valisi Cacabey tarafından 1272’de  yaptırılan Cacabey Medresesi yer alır. Aslında bir araştırma merkezidir. Bu medrese aynı zamanda bir rasathanedir. Döneminde astronomi yüksekokulu olarak kullanılmıştır. Dünya’da gözlemevi olarak yapılan ilk yapıttır. Büyük kubbenin altında yıldızların incelendiği bir havuz bulunmaktadır.
Hafif sağa dönüldüğünde Osmanlı eseri Kapucu Mehmet Paşa tarından yaptırılan Kapucu Camii, sırasıyla güneyde terme kaplıcaları, batıda Kılıçözü Çayı, kuzeyde Ahi Evran Medresesi ve Aşık Paşa Türbesi ile bu sarı coğrafya küçük bir tarih ve bilgelik şöleni gibidir.
Ahi Evran Anadolu’da ahiliğin kurulmasında büyük rol almıştır. Ömürünün 2. Yarısını Kırşehir’de geçirdiği söylenir. Burada adına 1482 yılında yapılmış bir medrese mevcuttur.
Türkçe’nin en önemli kullanıcılarından Aşık Paşa da 1272-1333 yılları arasında burada yaşamıştır. Bir dönem Kırşehir’e beylik de yapmıştır. Türkçe olarak yazılan Garipname en önemli eseridir.
Bozkırın gülüdür Kırşehir. Gönül dağıdır. Suskun çocukluğumdan taşan ömrümdür.

Neşet Ertaş’tan güzel bir türküdür Kırşehir.
Gönül dağı yağmur boran olunca,
Akar can özümden sel gizli gizli
Bir tenhada can cananı bulunca
Sinemi yaralar dil gizli gizli

Serap Çetin
23.03.2018

Hiç yorum yok: