27 Ağustos 2007 Pazartesi

LOST

LOST

Güruhların ilgi gösterdikleri şeylere karşı bende antipati oluşur. Lost dizisi için de aynı şeyi düşünüyordum. Bir de benim gibi tezcanlı birinin yetmiş dört bölüm için televizyon karşısında oturması düşüncesi bile korkutucu geliyordu. Birkaç arkadaşımın zorlaması üzerine diziyi izlemeye başladım. Üç sezonu iki haftada tamamladım.

Evet Lost mekanı açısından tam da çağımız insanına sesleniyor. Şehir yaşantısından, kalabalığından, vurdumduymazlığından, suçundan, vukuatından, ikiyüzlülüğünden bıkan birçoğumuzun arka planda tutulmaya çalışılan ıssız ada hayali daha birinci bölümde karşımıza çıkıyor. Şehirlerdeki vahşetin boyutu artık akıl almaz bir boyut aldığı için vahşi hayat da karşımıza çıkabilecek tehlikeler daha fazla korkutucu gelmiyor.

Lost akılcı bir mekan içerisinde kurgulanmış. Kahramanların farklı kültürlerden geliyor olması olayların akışında çok renklilik yaratıyor. Her an yeni bir durumla karşılaşılması izleyicinin diziden kopmasını engelliyor. Buna rağmen çok uzun tutulan her çalışma gibi Lost’un bazı bölümleri de gereksiz kalıyor. Çok rahatlıkla çıkarılabilir durumda.

Bölümlerin içinde gereğinden fazla geriye dönüşler var. Issız bir adadan yola çıkılarak kahramanların geçmişlerine dönüşler abartılı ve can sıkıcı.
“Senaryoyu kendi bütünlüğü içinde mi değerlendirmeliyim?” diye sordum kendime. Adaya düşen herkesin geçmişte bir şekilde birbirleri ile bağlatısı var. Bir yerleşim bölgesinde uzun ya da kısa geçmişi olan herkes dolaylı şekilde birbirile bağlantılı mıdır? Kişilerin yaşamlarının bir labirent gibi birbirine çıkan yllardan oluşması şaşırtıcı gelir bana. Sidney yaklaşık 4,5 milyonluk nüfusu ile Avusturalya’nın en büyük yerleşim merkezidir. Böyle bir yerden kalkan uçaktan kurtulan kahramanların arasında bu kadar canlı bağlantılar oluşturulması kafamda senaryo için soru işareti yaratıyor. Her ne kadar eser gerçekdışı ögelerle beslenmiş olsa da kendi bütünlüğü içerisinde bile göze batar bir hal almıştır.

Dizi boyunca zaman açısından birbiri ile çelişen olaylar var. Bunun en belirgin örneği rahip Eko 815 sefer sayılı uçağın arka kısmından kurtulanlar arasındadır. Ancak kardeşi’ni daha önce bindirmiş olduğu kaçakçılık için kullanılan uçak kendi uçağından sonra adaya düşmüşmektedir.

Lost buna rağmen izlenmeye değer bir dizidir. Senaryo üzeride çalışanlar umarım eksiklikleri farkeder ve dördüncü sezonda daha dikkatli davranırlar.

Serap YENİLMEZ
27.08.2007

2 Ağustos 2007 Perşembe

HİSSELİ HARİKALAR KUMPANYASI

Bursa Açık Hava Tiyatrosu’nda bu akşam Hisseli Harikalar Kumpanyası vardı. Daha önceki yaz gösterileri gibi hınca hınç olacağını düşünmüştüm salonun. Oysa bir avuç denebilecek kadar azdık üç bin kişilik salonda.

Erol Evgin benim için çocukluğumdan beri ayrı bir yerde durur. Bu akşam da coşturdu geceyi. Türk, batı, folk… Hepsini çok güzel seslendirdi.

Oyun başarılı kadrosuyla muhteşemdi. Yazarı Haldun Dormen de oradaydı. İnsanın kendi yazdığı oyunu yıllar sonra hala yönetiyor ve izliyor olması çok güzel bir duygu olmalı.

Hisseli Harikalar Kumpanyası’nın bu akşam gösterdiği performans eskilerin kıymetini bir kere daha hatırlattı bizlere. Bu yaz izleme fırsatı bulduğum çocukluğumun sanatçıları geçen yıllara rağmen aynı tadı bıraktı bende. Fatih Erkoç, Ajda Pekkan, Enrico Macias, Erol Evgin…

Hepsi aydın kimliğiyle sahnedeydi. Düşleri, düşünleri günümüz sanat anlayışına göndermeler yüklüydü.

14 Ağustos’da Sezen Aksu sahne alacak Açık Hava Tiyatro’sunda. Yeni bir şölen bizi bekliyor.