BOZKIRIN
GÜLÜ AQUA SARAVENEA
Kişisel
tarihim içinde Kırşehir; içe, dışa, geçmişe, geleceğe dönük seyahatlerimi
gerçekleştirdiğim düşler şehridir. Çocukluğum, gençliğim, orta yaşım,
geçkinliğimdir bir anlamda. Uzağında, yanında, içinde neresinde durursam
durayım tuğla tuğla inşaa ettiğim mabedim, gizli cennetimdir.
Birisi
yaşantımın daha çok nerede geçtiğini sorarsa, kendimi ait hissettiğim bir yer
yok gibi cevap verebileceğimi düşünür aslında. Çoğunluğa dünyanın neresinde
olursam olayım bir materyalist gibi görünebilirim. Oysa (b)akışımın büyük bir
kısmını bozkırın başak sarısı boyamıştır.
Şehre
hangi yönünden giriş yaparsanız yapın gri tonlarında kayalıklar karşılar
sizi. İçindeki cennetin gizemini saklar
gibidir her biri.
Tarihte
su şehri derlermiş Kırşehir’e. Aqua Saravenea… Bozkırın sarı yuvası, kayalık
çöl gibi görüntüsü altında sıcak su kaynaklarını saklar. Yaklaşık 70 derece
sıcaklığında yer altından kaynayan sıcak kükürtlü su insanlar için şifa umudu
olur. Suyun akar kısmı şehrin ana caddesi üzerinde kurulan ısıtma sistemi için
de kullanılır.
Güller
şehridir Kırşehir. Başak sarısı işlenmiş tuale kondurulmuş küçük detaylar
gibidir Kırşehir’in gülleri. Anadolu kadınının bereketli elleri avlularda
binbir renk gül bahçelerini var etmiştir.
Neşet
Ertaş’tır Kırşehir. Muharrem Ertaş… Her düğününde, her kınasında abdalın
ezgisidir.
H.Ali
Toptaş 2007’de basılan Harfler ve Notalar isimli kitabının Sahnede Dört Adam
bölümünde Neşat Ertaş’ın ağzından dinlediği bir hikayeyi anlatıyor.
Kırşehir’in
Ankara Caddesi üzerinde Muharrem Ertaş heykeli vardır. Heykel inşaa edildiğinde
bir Kırşehirli heykelin karşına geçer “ Hey kurban olduğum, vatanı
kurtardığını, düşmanı yendiğini, bize evimizi barkımızı verdiğini biliyodum da,
bağlama çaldığını bilmiyodum.” demiş.
Kitabı
Mart 2008’de okumuşum. Arkasına tarih atıp imzalamışım. Yıl 2015, kızım 3,5
yaşında… Muharrem Ertaş heykelinin önünden geçiyoruz. “ Anne bak Atatürk saz çalıyor.” dedi.
Kitabın
basımından yaklaşık sekiz yıl sonra kendimi, kızımı o coğrafyanın gerçekliği
içerisinde varolmuş görünce içimden Harfler ve Notalar akıp geçti. Hayatı
birbirine ilmikleyen sanat eserlerinin varlığı ne kadar da önemli…
Kırşehir’de
çok eski tarihlerden itibaren yaşam olduğunu arkeolojik kazılar ele veriyor. Merkezindeki
kale höyük şehir merkezinin başladığı yer olarak varsayılıyor. Yapılan
kazılarda eski Hitit, Frig, Hlenistik, Roma ve Bizans’a ait parçalar
bulunmuştur.
Höyük’ün
dilden dile anlatılarak gelmiş olan efsanevi bir anlatısı da vardır: Asırlar
önce Kırşehir’de bir Bey yaşarmış. Bey’in bir oğlu olmuş. Başka çocuğu olmadığı
için çok kıymetliymiş. Oğul büyümüş, serpilmiş, kendi başına atıyla gezintilere
çıkmaya başlamış. Eve geç kaldığı bir akşam, acele ederken şehrin ortasındaki
bataklığa atıyla birlikte saplanarak ölmüş. Bey başkalarının da aynı sonla
karşılaşmaması için bataklığın toprakla doldurulmasını, orada bir kale
yükselmesini emretmiş. Bataklık doldurulur ve bir tepecik şehrin ortasında o
gün bu gündür boy gösterir.
Efsanevi
kale bana bile ev sahipliği yapmıştır. Üzerinde kurulmuş olan Kale
Ortaokulu’nda okudum. Ergenliğimin kuşbakışında şehri her gün doğudan batıya,
kuzeyden güneye izledim. Saat yönünde tavaf ettim ibrelerini bir bir...
Doğuda
bir dönemin Kırşehir Selçuklu valisi Cacabey tarafından 1272’de yaptırılan Cacabey Medresesi yer alır.
Aslında bir araştırma merkezidir. Bu medrese aynı zamanda bir rasathanedir.
Döneminde astronomi yüksekokulu olarak kullanılmıştır. Dünya’da gözlemevi
olarak yapılan ilk yapıttır. Büyük kubbenin altında yıldızların incelendiği bir
havuz bulunmaktadır.
Hafif
sağa dönüldüğünde Osmanlı eseri Kapucu Mehmet Paşa tarından yaptırılan Kapucu
Camii, sırasıyla güneyde terme kaplıcaları, batıda Kılıçözü Çayı, kuzeyde Ahi
Evran Medresesi ve Aşık Paşa Türbesi ile bu sarı coğrafya küçük bir tarih ve
bilgelik şöleni gibidir.
Ahi
Evran Anadolu’da ahiliğin kurulmasında büyük rol almıştır. Ömürünün 2. Yarısını
Kırşehir’de geçirdiği söylenir. Burada adına 1482 yılında yapılmış bir medrese
mevcuttur.
Türkçe’nin
en önemli kullanıcılarından Aşık Paşa da 1272-1333 yılları arasında burada
yaşamıştır. Bir dönem Kırşehir’e beylik de yapmıştır. Türkçe olarak yazılan
Garipname en önemli eseridir.
Bozkırın
gülüdür Kırşehir. Gönül dağıdır. Suskun çocukluğumdan taşan ömrümdür.
Neşet
Ertaş’tan güzel bir türküdür Kırşehir.
Gönül
dağı yağmur boran olunca,
Akar
can özümden sel gizli gizli
Bir
tenhada can cananı bulunca
Sinemi
yaralar dil gizli gizli
Serap
Çetin
23.03.2018